19 Eylül 2013 Perşembe

damak yarığı macerası - vol.3

ameliyat sonrası bakım

ipeğimizi sağ salim eve getirdikten sonra, esas film başladı. kuzum kardeşini görünce 24 saatlik asık yüzüne son verdi ve güldü çok şükür. ama ağıza oyuncak sokmak yok, çiğneme hareketi yok,katı gıda yok,sadece sıvı içebilir, biberon, emzik yasak, dişler deli gibi kaşınmaya devam ediyor. ve bütün bulara ilaveten evde normal beslenmeye devam eden bir ikiz kardeş var. bizdeki esas zorluk buydu, birine yedirdiğimizi diğerine yedirememek.

ilk işimiz mutfak kapısını sürekli kapalı tutmak oldu, aslanı da sadece mutfakta yedirdik. ipeğe de yavaş yavaş et suyu ve tavuk suyu vermeye başladık. doktor taze meyve suyu da vermemizi tavsiye etti, ama taze meyve suyu ipeğin ağzını çok yaktığı için biz biri kuru meyvelerden su hazırlayıp verdik. yoğurdu da hemen ertesi gün yemeye başladı. ama en zor kısımlardan biri henüz 10 aylık olan ve diş çıkarmaya çalışan bir bebeğin ağzına birşeyler sokmasını engellemek oldu. 10 ay boyunca yapmadığımız bir hareketi yaptık, televizyonu açtık. ben hep televizyonu açarsak put gibi karşısına geçer ve izlerler, bir daha da vazgeçiremeyiz zannetmiştim. ama ipeğin zerre kadar ilgisini çekmedi tv, aslan 1-2 dakika bakar gibi yaptı geçti.

gelelim anestezi etkilerine, bizi en çok zorlayan bu oldu. geceleri kriz geçirircesine ağlama nöbetleri. öyle ağlıyordu ki, gözü ne beni, ne babasını, ne de başka birini görüyordu. bazen 3 saat aralıksız ağladığı oldu. onu sakinleştirememek beni çok yıprattı. herkes, en çok ameliyat kapısında çocuğunu teslim etmenin travmatik olduğunu düşünür. ama değil, ben gayet soğukkanlı kızımı teslim ettim ve ameliyattan çıkmasını bekledim. esas travma, onun acısını, korkusunu dindiremeyince oluyor. doktorun söylediğine göre canı pek yanmıyormuş ama o haftalarca süren gözlerindeki korkuyu unutmam mümkün değil.

ameliyattan sonraki günlerde mümkün olduğunca ipeği yanında, hatta kucağımda tutmaya çalıştım, ama  emekleyen ve yürümeye çalışan bir bebekle bunu yapmak pek kolay değildi. korkusu geçince, yine oyuncaklarına dönüp, alıp başını gidiyordu. ama geceleri uyandıkça hep yanıma, koynuma aldım. alışması falan umurumda değildi bu koşullar altında, kaldı ki, alışmadı zaten. olabildiğince sakin bir ortamda tutmaya çalıştık ipeği ve besleyebildiğimiz kadar çok beslemeye gayret ettik.

ameliyatın 5. günü ilk kontrolümüz vardı, heyecanla gittik hastaneye, özgür geç kaldı, - bu da buraya not olsun- hemen 5 dakikalık bir muayeneden sonra, doktorumuz herşeyin yolunda olduğunu ve biberon ve emziğe başlayabileceğimizi, yavaş yavaş da yediklerini koyulaştırabileceğimizi söyledi. tanesiz çorbalarla başlamıştık zaten ama ipek epeyce aç kaldığından ameliyat sonrası, katı gıdalara da ertesi hafta geçtik yavaş yavaş. amma velakin, ağız yapısı değiştiği için yeni ağzıyla süt içmeye, yemek yemeye alışması biraz zaman aldı. ilk kez içine çekerek emmeye başlıyordu, ve bunu çok kısa sürede öğrendi.

bundan sonraki etap, bir sonraki doktor kontrolüne kadar olan 3 haftalık süreyi, kazasız belasız, hastalıksız atlatmaktı. ipek yine beklenenin üzerinde performans göstererek 2 hafta daha geçirdi. bu arada da ilk 2 dişini çıkardı. ilk haftanın sonunda evde sadece bakıcı ablalarıyla kaldık. ipek yine ara ara ağlama krizlerine girdi, ama daha hafifti artık.

ameliyattan sonra 3. haftanın bitiminde, doktorumuza son kontrole gittik. artık ona ihtiyacımız olmadığını, sadece 4,5 yaşında kontrole gelmesi gerektiğini söyleyerek bizi uğurladı. fiziksel olarak ameliyatın neredeyse tüm etkileri geçmişti. elimizde, biraz asabi, hepimizi muma çevirmiş ama sağlıklı bir ipeğimiz vardı artık.

tüm bu süreç boyunca ailelerimiz tabi ki yanımızdaydı ama hepsi sokak tabiriyle faso fiso. biz eğer Prof. Dr. Özhan Bekir Çelebiler hocayı bulmasaydık, ameliyatı o yapmasaydı işler bambaşka olabilirdi. özellikle benim güvendiğim, inandığım bir doktorun ameliyatı yapması çok önemliydi. ki, kendisinin alanında başarılı olduğu zaten akademik olarak kanıtlanmış, bana söz söylemek düşmez, ben sadece iyi bir insan diyebilirim. kızımı güvenle ellerine teslim ettim ve sağlıklı bir şekilde geri aldım. ameliyattan daha 4 gün sonra kızımın " annem " demesinin değeri ölçülemez. kendisine ne kadar teşekkür etsek az.

hep, ipek bir yaşını geçsin, hepsi geçecek yazmışım. ipek şimdi 13 aylık, hepsi geçti. hiç olmamış gibi. aynı minicik doğup hayata tutunan kardeşi aslan gibi. güçlü çocuklarım benim...


17 Eylül 2013 Salı

çocuk istismarına hayır!!!



dün, uzunca bir aradan sonra, bir seminere katıldım. epeydir sosyal medyada #çocukistismarınahayır hashtagi ile paylaşılan bu seminere gidebildiğim için, dinleyebildiğim için çok şanslıyım. aradan fazla zaman geçmeden de aldığım notları buraya yazmaya çalışacağım. fikirdenk tarafından düzenlenen bu etkinlik, unnadonun sponsorluğunda bu kadar çok kişiye ulaşabildi. o yüzden böyle bir şeye ön ayak olup, somut bir adım atan sena baran'a teşekkür ederim. vaktini ve enerjisini böyle bir işe ayırması çok çok değerli.

seminerde 3 konuşmacı vardı, ilki klinik psikolog Pınar Mermer, ki kendisi seminerin yapı taşıydı, tüm konuşma onun verdiği bilgilerin etrafına örüldü. ve iki azimli avukat, Seray Uysal ve Ebru Arayan.

Pınar Hanım, önce kısa bir cinsel eğitim bilgilendirmesi yaptı.
bebekler 5-6 aydan itibaren cinselliklerini keşfetmeye, bezleri açıldığında ellerini cinsel organlarına götürmeye başlarlar. bu aylarda kesinlikle bebeğe karşı çıkılmamalı, onlara sadece "sen değerlisin, senin bedenin özel, senin bedenin değerli" vermeliyiz. 
cinsel eğitimse, gerçek anlamda 3-5 yaşlar arasında başlıyormuş.
çocuklar esas 3-5 yaş arası cinsellik hakkında konuşmaya  başlarlar. kesinlikle onları korkutmamalı, ayıp, günah gibi cevaplar vermemeliyiz. onlara " ne zaman kafanda bir soru olursa gelip bana sorabilirsin " gibi güven verici cevaplarla yaklaşmalıyız. sorularına da, yaşına göre açıklama getirmeliyiz, kısa cevaplar vermeliyiz ve sormadığı sorulara cevap vermemeliyiz. 
Pınar Hanım, birkaç da kitap tavsiyesinde bulundu. " ben nereden geldim serisi - peter mayle ", " mummy never told me - babette cole ", " cinsel bilgiler - epsilon yayınevi ", " growing up stories ".

Cinsel eğitimi kısaca geçtikten sonra, esas konumuz olan cinsel istismara geçtik. Çocuklarda, taciz/tecavüz gibi terimler yerine " istismar " kelimesi kullanılıyor. Çünkü çocuklar kendilerine yapılanı anlayamıyor.

Peki çocuklar cinsel istismara uğrarsa onlara ne olur? Psikolojik olarak nasıl etkilenirler? Pınar hanımın, anlattıklarından aldığım kısa notlara bakalım:

Cinsel istismara uğrayan çocuklarda travma olur, hayatlarının düzeni bozulur. Özgüven eksikliğine yol açar, sınır koyamama, sınırlarını bilememe gibi etkileri olur. Anekrosia yada obezite gibi yeme problemleri ortaya çıkabilir. Travmayla baş edemezler, baş edemeyince de, o travma kişiliklerinin bir parçası haline gelir. Çocukların tüm hayatları boyunca yakın ilişki kurma kapasitelerini mahveder. Anne-babalık işini çok etkiler. İnsanlar genelde travma anında donup kalırlar, eğer kendi çocukları da istismara uğrarsa doğru adım atamaz ve donup kalırlar. 


Potansiyel istismarcı profilleri, servis şoförleri, spor koçlar, dini liderler, akrabalar, eğitimciler vb dir. Pedofiller genelde harekete geçmezler. 

 Çocukların istismara uğrayıp uğramadığı oyun terapisi ile anlaşılır. İstismar hareketlerini oyuncaklarla taklit ederler, istismar anını ya da onu andıran resimler yaparlar. 

Pınar hanım daha sonra travma tepkileri üzerinde durdu. Ancak çocukların bu tepkileri hemen vermeyebileceğini, bir süre sonra ortaya çıkabileceğini belirtti. Bu tepkilerden bazıları aşağıdaki gibi kan donduran cinsten maalesef.

Uyku ve yemek düzeninde gözle görülür değişiklikAlt ıslatmaYalan söylemeKorkuÇığlık atarak uyanma, kabusBazı yetişkinlerle bir araya gelmek istememeÖzgüven eksikliğiTakıntılar başlarAnne-babaya öfke, düşmanlıkOkuldan kaçmaAçıklanamayan morluk, kızarıklıkYürümede, oturmada zorlukCinsel organlarda kızarıklıkİdrar yolları enfeksiyonuYaşından fazla cinsel bilgiCinsel ilişki taklit edici oyunlar

Travma tepkileri gerçekten korkunç, hiçbirimiz çocuğumuzun başına gelmesini istemeyiz, peki çocuğumuzu nasıl koruruz?

Çocuk ne söylerse ona inanmalıyızOnunla açık ve dürüst bir ilişki kurmalıyızÇocuğumuzun teknolojik kullanımını kontrol etmeliyizİyi dokunma/kötü dokunma arasındaki farkı öğretmeliyiz


Ya herşeye rağmen çocuğumuzun başına gelirse? Yeniden Pınar Mermer'e kulak verelim.

Verdiğimiz tepkiler hususunda çok hassas olmalıyızÇocuğu kesinlikle sorgulamamalıyızÇocuğu anlatması için zorlamamalıyızYönlendirici sorular sormamalıyızBahsi geçen kişilere karşı hemen harekete geçmek iyi olmayabilir, çünkü, çocuk tehdit edildiği yada çok sevdiği biri olduğundan dolayı koruma içgüdüsüyle hareket edebilir.Çocuğa güvende olduğunu hissettirmek çok önemli

 Şimdiye kadar yazdıklarım kabus gibiydi. Seminerin ikinci bölümünde avukatların anlattıkları biraz daha kanımızı dondurdu. Hepimiz beynimizde sürekli " ya benim çocuğumun başına gelirse" senaryosunu bin kere kurduk, ama " mağdur " olarak. Peki ya bizim çocuğumuz birine kötülük yaparsa? Bu çok çok daha korkunç birşey bence. Mağdur olan çocuğunu sahiplenmek, onun için mücadele vermek kolay (yani otomatik olarak öyle davranırsınız) ama ya sanık olursa çocuğumuz, zor olan onun arkasında durmak, cezasını onaylamak yada onaylamamak. Aklınız cezasını çeksin derken, kalbinizin dayanamaması. 

Çocuklarımıza hep " senin bedenin özel " i anlatırken, başkalarının bendenlerinin de onlara özel olduğunu anlatmayı unutmamalıyız. Kendilerini korumayı öğretirken, başkalarına saldırmamayı da öğretmemiz gerekir. Anne olmak delilik, ömür boyu incecik bir ipin üstünde her an düşme korkusuyla yürümek gibi birşey. İyisiyle, kötüsüyle sahiplendiğimiz, günahından vebalinden sorumlu olduğumuz evlatlarımız var. Zor.





24 Temmuz 2013 Çarşamba

Damak yarığı macerası - vol.2

Ameliyat günü gelip çattığında, hastaneye çok da kalabalık olmayan bir ekiple gittik. Ben, özgür, kayınvalidem ve tabi ki ipek. güzel güzel hazırladık kızımı ve ameliyat ekibine teslim ettik. yaklaşık 2,5 saat sonra bize ipeği getirdiklerinde zorlu kısım başladı.

anestezi sonrası sıkıntıları çok yaşadı ipek, yaklaşık 18 saat durmadan ağladı, aralarda kısa süreli sızdı, uyandı tekrar ağladı. ameliyatı çok şükür başarılı geçmişti ama damak yarığı ameliyatlarında, ameliyat sonrası bakım çok önemli. özellikle ilk 24 saat boyunca ameliyat bölgesini sürekli nemli tutmak gerekiyor. ağzının içinde çok miktarda kesi ve dikiş olduğundan, o bölgenin kurumaması çok önemli, aksi taktirde delikler oluşabiliyor ve bu da hiç istenmeyen ve ameliyatı tamamen başarısız kılan bir durum. o yüzden ameliyattan çıktıktan 4 saat sonra ipeğe sıvı vermeye başladık, 20 dakikada bir, ta ki hastaneden çıkana kadar. bu ameliyat sonrası bakımla ilgili en önemli kısım. önce bir şırınganın ucuna takılmış serum hortumu ile, sonra bardak, en sonunda dilini toparlayabilir hale gelince de kaşıkla. biz su ve sulandırılmış formül süt ile başladık. arada kuru meyve suyu da verdik. ama maalesef ki ağzının içi dikişlerle ve kesilerle dolu olduğu için beslenme çok canını yakıyordu. vazgeçmeden beslemek gerekiyor, kalbimize taş bastık, ağlata ağlata besledik ipeği sabaha kadar. geceyi de ateşlenmeden geçirdi çok şükür.

sabah doktoru kontrole geldiğinde, durumunu da beslenmesini de gayet iyi buldu ve toparlanıp çıkabileceğimizi söyledi. ameliyat öncesi 2 gece kalacağımızı söylediğinden, bu duruma çok sevindik. 24 saattir uykusuzduk ama ameliyat başarılı geçmişti, ipek çok hızlı iyileşiyordu, eh ağlaması da biraz azalmıştı. ama kuzum 24 saattir hiç gülmemişti. valizimizi topladık ve tüm hemşirelerimize teşekkür ederek hastaneden ayrıldık.

17 Temmuz 2013 Çarşamba

damak yarığı macerası - vol.1

bu konuyu bloga yazıp yazmamakta kararsız kaldım bir süre. ama sonra, kendi durumumuzu düşününce, internette ne kadar az bilgi olduğu ve olanların da çoğu bilgi kirliliği olunca olunca yazmaya karar verdim sıcağı sıcağına. ipek, 10 haziranda, tam da 10 aylık olduğu gün ameliyatını oldu. ben de ancak bu süreci yazmaya karar verdim. gerçi bu 3. kez yazmaya başlayışım, sağolsun ev ahalisi bir türlü izin vermiyor.

ipek ve aslan doğduğunda, aslan bir süre küvözde kalmıştı. ipek elimizin altındaki, sağlıklı, güzel bebekti, aklımızın yarısı hastanede, aslandaydı hep. tek sorunu vardı ipeğin. emmeye çalışıyordu ama yeterince süt gelmiyor, doğru düzgün sütü çekemiyor, ve tabi ki aç kalıyordu, saatlerce uyanmadan uyuyordu. 1 gün klasik lohusa davranışı - anne sütü yerine formül süt içerse çocuğu ölcek düşüncesi - yüzünden çocuğu resmen aç bıraktıktan sonra, ipeğe kaşıkla formül verdik ve karnı doyup gözü açıldı minik kuzumun. ilk günler, biraz emmeye çalıştı, biraz sağdım, ememedi, süt sıtması oldum derken ipek 5 günlüktü, hastaneye kontrole gittik ve süpriz! kilo alımı çok az, böyle giderse onu da küvöze alırız, neden alamıyor, aaa ipekte "incomplete damak yarığı" var. emmesi biraz zor olur ama emzirin. şimdi öyle hayal gibi geçiyor ki o konuşmalar hafızamdan. doktorumuzu çok sevsem de, maalesef bazı şeyleri bilmiyordu işte! ipeğin emmesi pek mümkün değilmiş bunu biraz geç anladık. resmen cahil gibi davrandık. hep doktorlara güvendik ama işte bazıları eksik biliyorlarmış, geç anladık. ( araya not, bu bahsettiğim şikayetler ipeğin iyileşmesini zerre etkilemiyor, sadece, baştan biraz daha iyi besleyebilirdik, tedavisinde hiçbir eksiklik olmadı)

o gün, ipeği hemen bir plastik cerraha gösterdik. kendisi hakkındaki ilk izlenimimiz tıp eğitimi almış kuafördü. bizi, canım, cicim, ipeğim, aman olcak olan bu olsun, ameliyata bile gerek olmayabilir, küçücük bir şey, 6 aylık olunca tekrar görüşelim diyerek uğurladı. bu arada dikkatinizi çekerim bize kimse şu biberonla besleyin, şöyle besleyin demiyor, sadece bir 45 derece muhabbeti var o kadar. ipeği ısrarla emzirmeye çalışarak, ağzına süt sıkarak, envai çeşit biberon emziği deneyerek, ağzından burnundan teperek bir şekilde besledik ve büyüttük. bu arada aslanı da küvözde kaldığı için bin tane teste götürüp getiriyorum, her birinden önce ayrı bir stres ve depresyon.

bebekler 3 aylık olup, kolikleri bitip, hayat hepimiz için daha normale döndükten sonra, ben artık damak yarığını araştırmaya başladım. evet, ipeğinki çok az bir seviyedeydi diğer hastalara göre. bu iyi birşeydi herhalde, burnundan çıkıyordu bazen yedikleri ama çok da kötü değildi. neyse sonunda sevgili doktorumuz prof. dr. özhan çelebilere ulaştık.

ipek 6 aylık olunca da doktorla ilk görüşmeye gittik. görüşme pek de umduğumuz gibi gitmedi, doktor bize duymak istediklerimizi değil, direk yüzümüze gerçekleri söyledi. sürecin ne kadar zor olduğunu, ameliyatın kesinlikle basit olmadığını, zorluğunun yarığın boyutundan bağımsız olduğunu, ameliyatta oluşabilecek komplikasyonları, ameliyat başarısının ne kadar olduğunu, bunda ameliyat sonrası bakımın ne kadar önemli olduğunu, vs. sonuç olarak doktorun odasından betimiz benzimiz atmış olarak çıktık. o gün, ipeğin gülen yüzüne inat, bizim için dünya durdu...

biz bu ameliyatla ilgili bir sürü doktordan fikir aldık ama bizi bir tek özhan hoca doğru yönlendirdi, hiçbir şey onun bilgisinin, kontrolünün dışına çıkmadı, hiçbir zaman umursamaz davranmadı veya bize hissettirmedi, hiçbir şeyi küçümsemedi. herşeyi açık açık konuştu. bunlar bizim için doktor belirlemekte önemli kıstaslardı, ve tabi ki işinde uzman bir hoca olması en başta bizi ona yönlendirmişti.

ilerleyen aylarda, ipeğin kan değerlerinin güzel çıkması, biraz daha kilo almasıyla birlikte 10 haziran 2013 ameliyat tarihi olarak belirlendi. damak yarığı ameliyatı normalde 9-12 ay arasında yapılıyor. ameliyat muhakkak bebek konuşmayı öğrenmeden yapılmalı, ne kadar erken olursa, ameliyat başarısı ve iyileşme süreci açısından o kadar iyi. ama, ne kadar geç olursa da anestezi açısından o kadar iyi. o yüzden en uygun zamanı belirlemek çok önemli. ipek tam 10 aylık olduğu gün ameliyatını oldu.

to be continued...

15 Temmuz 2013 Pazartesi

ipek ve aslan 11 aylık



yazacak ne kadar çok şey, ve ne kadar az zaman var. 10 gündür yazlıktayız. güya, buraya gelince sık sık yazacaktım, ama ancak oturabiliyorum, ki yazıyı bitirebileceğimin de garantisi yok. ipeği son doktor kontrolüne götürür götürmez, izini de koparınca dosdoğru annemlerin yazlığına geldik.

 bu arada ipek ve aslan 11 aylık oldu, ipeğin 2 adet dişi çıktı, artık tamamen iyileşti. aslansa bir sinek böcek ısırığına inanılmaz tepki göstererek alerjinin dibine vurdu. tabi bunun alerji olduğu anlaşılana kadar ben öldüm öldüm dirildim. ikisi de sıralıyor, her an yürüyecek gibiler. çok hareketliler, mutlular burada.

artık sevdikleri ve sevmedikleri var, insanları bile ayırt ediyorlar, sevdikleri ve sevmedikleri şeklinde. bakıcılarıyla mutlular şimdilik, bana çok düşkünler. sürekli müzik dinliyorlar, müziğe eşlik ediyor ve dans ediyorlar.

yazıyı yarım bırakmak yerine kısa kesiyorum, şimdilik bu kadar.

12 Nisan 2013 Cuma

ipek ve aslan 8 aylık!



biraz gecikmiş bir yazı oldu bu, ama bu canavarlar bana fırsat vermedi bir türlü. ve evet, ipek ve aslan " 8 aylık " oldular. bu ay ne bir kutlama yapabildik ne de birşey, babaları 10 nisanda evde yoktu. haftasonu yapalım dedik kutlamayı, hem dayıları da gelecek. her ayın onunda pasta laıyoruz ve mum üflüyoruz. pek birşey anlamıyorlar ama bize eğlence oluyor işte.

ipek artık iyice emekliyor, aslan da uğraşıyor ama yüz üstü durmaktan nefret ettiği için pek başarılı olamıyor. ipek de bu durumu iyice kullanıyor. aslanpın elinden oyuncağını alıp kaçıyor, aslan da ardından bağırıp duruyor artık kuzum. bugün ipeği, parmağını elektrik prizine sokmak isterken yakaladım, hemen güvenlik koydum ama daha kalıcı bir çözüm bulmak gerek. bir yerlere tutunup dizlerinin üzerine kalkabiliyor, yani tehlikeli zamanları başladı artıki her an göz<ümüzün ve dikkatimizn üzerinde olması gerek.  geçenlerde babasıyla beraber bizim yatağımızda dururlarken, yataktan düşüş, allahtan birşey olmadı ama bu ilk düşüşüydü ve çok korkmuş haliyle.

aslan da artık birçok heceyi söyleyebiliyor, epeyce de çenesi düşük. bütün g xcün "bababababa, dededede, memememe" sıralıyor duruyor. bir de siniri bozulunca eliyle tel sarar hareketi yapıyor. onu neden yaptığını çözemedik tam, yani kızmayla onun bağlantısını kuramadık. şimdi de, ben bunları yazarken kucağımda oturuyor, çok mutlu paşamız. hem benim kucağımda, hem karşısında bilgisayar var. sürekli ayağa kalkmak istiyor. ellerinden tutup kaldırınca çok mutlu oluyor. dışarıyı, sokağı çok seviyor. daha fazla yazmama müsade etmeyecek. şimdilik bu kadar.

hamilelikte astım

gelelim hamilelikten bana kalan en büyük maraza, ASTIM. benimki,  henüz 7-8 haftalık hamileyken bir soğuk algınlığı sonrası geçmeyen öksürük şikayeti ile gittiğim doktorum beni bir göğüs haftalıkları uzmanına yönlendirmesi ile konuldu. sevgili doktorum, Prof. Dr. Mustafa Kürşat Özvaran. hamilelikteki, perinatolğumla birlikte en büyük şansımdır kendisi, beni 9 ay boyunca ve sonrasında çok güzel yönlendirmiş, tedavi etmiş ve aynı zamanda motive etmiştir.

hamilelerin %4-7 sinde görülüyormuş astım hastalığı. ancak burada kilit nokta hamilelikle birlikte astımın nasıl davranacağı. astım hastalarının 1/3 ünde astım azalırken, 1/3 ünde yerinde seyreder, 1/3 ünde ise artış gösterirmiş. buna uygun da bir tedavi izlenmesi gerekirmiş. eğer astım atakları kontrol altına alınmazsa bu durm bebek yada bebekler için oldukça riskli bir durum oluşturuyor. hamilelikte kontrol edilmeyen yada edilemeyen astım, rahimdeki kan akışının sekteye uğraması sebebiyle anne veya bebek ölümlerine, sakat doğumlara yol açabiliyormuş. o yüzden hamilelikte ilaç kullanmam diye diretmemek, araştırmak lazım, kaldı ki, astım ilaçları hamilelikte güvenli sınıftalar.

benim doktorum bana önce ilaç tedavisi uyguladı, daha sonra yavaş yavaş, ilaçları azalttık ama maalesef ki ilaçsız devam edemedim. çünkü benim astımım çok fazla şey tarafından tetikleniyordu. yeni yıkanmış çamaşır bile beni öksürük krizlerine sokmaya yetiyordu. düzenli inhaler kullanımı ve gerektiğinde maske kullanarak hamileliğimi geçirdim ben. tabi ki, hayatımdan parfümleri, deterjanları, güzel veya çirkin kokan herşeyi, yünlü mamulleri çıkardım. enteresan bir şekilde çiçek ve polenler alerji yapmadı.

doğumumu spinal anestezi ile yaptım ve astım buna engel olmadı. normal doğumun, stres sebebi ile daha kontrollü olması gerekir.

gelelim doğum sonrasına, lohusalık boyunca ne aklıma astım, ne ilaçlarım, hiç birşey gelmedi. bir anda bırakmış oldum ilaçları. ancak doğumdan 2 ay sonra biraz grip oldum ve o grip benim astımımı öyle bir tetikledi ki! ve ben astımı o kadar unutmuşum ki, astım ilacımı almak bile sonradan aklıma geldi. sonrasında yine doktor kontrolü ve sevgili doktorumun sayesinde, benim de her türlü alerjen ve tetikleyiciden uzak kalmam şekliyle ilaçsız yaşıyorum. sadece, tetikleyen birşey olursa inhalerimi kullanıyorum, artık akıllandım hem de, inhalerim sürekli çantamda.

9 Nisan 2013 Salı

hamilelik-3

başlamışken hamilelik yazılarını bitireyim en iyisi diyerek, 16. haftadan devam ediyorum maceraya...

16. haftada sevgili perinatologun yolunu tuttuk. ben, doktorun neler diyebileceğini önceden araştırmış, kafamda ona göre stratejiler oluşturmuştum ama eşimin olanlarla/olacaklarla ilgili neredeyse hiç bir fikri yoktu. sağolsun doktorumuz da pek konuşkan biri değildi -şimdilik- ama işini büyük bir özen ve titizlikle yatıyordu. yattım sedyeye ve ultrason başladı, doktorum ilk söylediği "bir kız, bir oğlan ha? " oldu ve biz büyük bir şok yaşadık. çünkü ben birkaç gün öncesinde erkek kıyafetleri almaya başlamıştım bile... ikisinin de erkek olacağını zannediyorduk, çok sevindik bu habere. yaklaşık yarım saat sürern bu tetkik boyunca doktorumuz bir daha hiç konuşmadı. işini bitirdi, ofis kısmına geçtik ve başladı konuşmaya. genel olarak durum iyiydi, ancak bazı ufak tefek şeyler görmüştü ve amniyosentez yapmak istiyordu. ben hemen karşı çıktım, major bulgular yoktu ve bir kaç hafta sonra düzelebilirdi. çıktık muayene odasından ve birkaç doktoru ve arkadaşımızı aradık fikir almak için. ayrıntıya girmeyeyeim sonuç olarak yaptırmaya ikna edildim. ertesi haftaya gün aldık hemen.

amniyosentez:

vikipediye göre;

"Amniyosentez (AS) ya da (İng. Amniotic Fluid Test (AFT)) , doğumöncesi fetusun içinde yüzdüğü sıvıdan cerrahi müdahale ile bir miktar sıvı alma işlemine verilen addır. Genellikle, genetik incelemeler için önerilen bir işlemdir."

anne adayına göre:

" amanın, karnıma eşek kadar iğne batırcaklar, ya bebeklere batarsa, ya bebeklere zarar verirse, ya düşük yaparsam, ya canım acırsa, ya ... , ya ... "

"ya bebeklerde bir anomali tespit edilirse??? "

esas endişe ikincisi, ya down sendromlu olursa, bunu çok düşündüm. ama burada da durum "bekara eşini boşamak kolay gelir" atasözünden ileri gidemiyor şu anda. herkes kendi sosyo ekonomik durumuna, dini inancına, ya da sadece o anda kendini nasıl hissettiğine göre kara verebilir. tek öğrendiğim, hepsine saygı duyulması gerektiği. 

bir de bu işlemi muhakkak işin ehli doktorlara, düzgün hastahane koşullarında yaptırmak. ve düzgün bir laboratuvarda test ettirmek. bu kısımdan emindim en azından.

işlem esasında çok basit. standart muayene olduğunuz sedyeye sırt üstü yatıyorsunuz, karnınızı dezenfekte ediyorlar, önce hafif bir uyuşturucu iğne yapıyorlar, sonra da esas iğne ile amniyosentez sıvısından küçük bir miktar alıp işlemi bitiriyorlar toplam 5 dakika falan sürüyor hepsi. ama, bizim gibi ikiz bekliyorsanız bu iş o kadar kolay olmuyor. iki keseye de tek seferde girdikleri için, iki bebeğin de az hareketli ve uygun pozisyonda olmasını bekliyorlar. bizim kuzular, her zaman ultrasondan çok rahatsız oldular, her doktor kontrolünde zıvanadan çıkıyordu hareketleri. ve doktor iğneyi batıracak uygun bir yer bir türlü bulamadı, neredeyse yarım saat uğraştıktan sonra, kızdı ve gitti. benim pozisyonumu değiştirdiler, biraz bekledik falan, sonra bir şekilde denk geldi ve yaptı. toplamda 5 dakika bile sürmeyen bir işlem için 1 saat harcadık bizim kıpırdaklar yüzünden. 

bu işlemle ilgili unutulmaması gereken birşey de eğer kan uyuşmazlığınız varsa, işlemden sonra anti-d iğnenizi olmanız gerektiği ve ve bu iğnenin koruyuculuğu 12 hafta, yani doğumdan önce yeniden yapılması gerekiyor. bir de eğer kan uyuşmazlığı varsa "indirect coombs" testi muhakkak yapılmalıdır.

gelelim sonuçlara, ilk sonuçlar 3 gün içerisinde geliyor, ve en yaygın anomali görülen 3 kromozoma bakılıyor, tam sonuç ise 15-20 gün içerisinde çıkıyor. ilk 3 gün istirahat etmeniz gerekiyor, sonrasında normal hayatınıza dönebilirsiniz.  

bizim sonuçlarımız normal çıktı, ben 3 gün neredeyse yerimden kalkmadım ama sonrasında normal hayatıma geri döndüm, ancak bu haftalardan sonra ağırlaşmaya başlamıştım zaten öyle çok hareketli bir hamilelik maalesef geçiremedim. 

8 Nisan 2013 Pazartesi

hamilelik-2

bebeklerin ikiz olduğunu öğrendikten sonra 1-2 arkadaşımıza haber verdik ama nedense çok fazla yaymadık. insanlardan oldukça enteresan tepkiler almamızın da bunda etkisi olabilir. hiç unutmuyorum en yakın arkadaşlarımızdan birinin ilk cümlesi " geçmiş olsun mu diyeyim, hayırlı olsun mu bilemedim " oldu. ne diyeceğimi şaşırmıştım, insan hamilelik haberine neden geçmiş olsun demek ister ki? bu ve benzeri tepkileri hem hamilelik süresinde, hem de doğumdan sonra sıksık duydum, ve artık kulağımı tıkayıp geçiyorum -bazen de ters ters cevap yapıştruyorum- .

bebekler ikiz olduğundan dolayı, doktor kontrollerimiz 2 hafta bir idi. ilk 14 hafta çok önemliydi, düşük riski açısından, özellikle çoğul gebeliklerde kesenin birini ya da ikisini birden kaybetmek oldukça sık görülen bir durumdu. ve genel geçer hamilelerin aksine az hareket çoğul gebeliklerde önemli! (bu tabiki benim doktorumun fikri ) ve ben büyük bir başarıyla 7-9 hafta arası grip oldum, bulantılarla birleşince durumum oldukça ağırlaştı ve yerimden kalkamaz hale geldim. ve sürekli bir öksürük, bunu tek bir post konusu olarak yazacağım, bana hamilelikten yadigar astım. bu duruma teşhis konulana kadar ne yediysem kustum ve yerimden kalkamadım.

o sıralarda izmirden kuzenim geldi ve o baktı bana 3-4 gün, sonrasında da annem devraldı nöbeti. neredeyse 1 ayı aldı toparlanmam. o kusmaların sonunda tatlı, tuzlu ve ekşiden tiksindim. ve tabi ki balık. marketlerde balık reyonlarının önünden bile geçemeyecek kadar tiksindim çok sevdiğim balıktan. sonraki aylarda biraz azaldı bu tiksintim, ama toplamda 3 kez balık yedim hamileliğim boyunca. bir kez şilede, bir kez anadolu kavağında, bir kez tarabyada. eve kesinlikle sokmadım.

bu kusmalar yüzünden ilk 3-4 ay hiç kilo almadım. zaten eskiden beri düzgün besleniyordum, hamilelik sırasında biraz daha dikkat eder oldum. bulantılarda en iyi dostum süt ve çubuk krakerdi, bir de elma. hamileliğim boyunca bol bol meyve, kırmızı et, süt, yoğurt ve dil peyniri tükettim. başka birşey yemedim desem yeridir. doktorum tavuk yememi tavsiye etmedi, çok fazla kimyasal (antibiyotik v.s.) içerdiği için. balığı da ben yiyemedim, dana etinin de çok pişmiş hali lezzetsiz olduğundan bol bol kuzu eti tükettim.

12. haftada, bebeklerin ense kalınlığına bakıldı, çok şükür bir sorun yoktu. ikiz hamileliklerde 2li, 3lü, 4lü gibi tarama testleri yapılmıyor. tek bakılan ense kalınlığı ve detaylı ultrason. 14. haftadan sonra epeyce rahatlamıştım, ama bu sefer sevgili eşim ayağını kırdığından dolayı eve kapandık bir süre daha. bu arada, bebeklerin cinsiyetinden bahsetmedim henüz, ancak doktorumuz 11. haftadan itibaren ikisinin de erkek olduğunu söylüyor. ikisi de çok hareketli, haftalarıyla uyumlu, sağlıklı bebekler.

16. haftada detaylı ultrason için bundan sonraki doktorumuz olacak sevgili Cihangir Yılanlıoğluna yollandık. cihangir bey, kolay kolay konuşmayan ama işini büyük bir titizlikle ve doğru yapan, iyi ki karşılaşmışız dediğimiz bir doktor. daha doğrusu bizim ihtiyaçlarımıza cevap verebilen bir doktor, inşallah maşallah gibi cümlelerle hastalarını oyalamayan gerçekten işinde çok iyi bir doktor. cihangir beyden sonra bir başka posta artık, hem bebekler iki erkekti, değil mi??

1 Nisan 2013 Pazartesi

ipek

neredeyse 2 aydır sağdan sola dönen, son zamanlarda ise döne döne bütün evi gezen ipek bu haftasonu nihayet emeklemeye başladı. her geçen gün tekniğini geliştiriyor ve hızını arttırıyor. bundan sonra onu tutabilene aşk olsun!

bütün evi alt üst edecek muhtemelen, sağa sola ve hatta kendine de zarar verecek ama yine de muhteşem bir gelişme!

yazacak birikmiş yazılar var ama bu haftasonu böyle bir olay olunca hemen not edeyim dedim.

21 Mart 2013 Perşembe

kardeş olmak



günlüğü yazmak için yine bir kahve içimi sürem var. size balık almak için kadıköy'e geldim. bugün 17 mart 2013, dışarıda resmen buz yağıyor, hava çok soğuk, siz evde sıcacık uyuyorsunuz, babanız abu dabi'de.

aslan, mızmızlıkta zirve noktasında, diş çıkarıyor ve bir türlü çıkamıyor o dişler. hep beraber sağı solu kemiriyoruz. canım benim, çok huzursuz uykuya geçişte sorun yaşıyor, yemek yemekte sorun yaşıyor, dün gece uyanıp uyanıp ağladı kuzum. ama artık çok güzel oturuyor, ayağa kalkıp basmak istiyor ve hatta poposunun üzerinde ilerlemeye çalışıyor. ipek ile daha uyumlu, 1-2 gündür biribirleriyle ilişkileri beni mest ediyor.

ipek kuşum, minik kuzum, sana birşey demeye korkuyorum, çok gayretli, çok güzel gidiyorsun. herşeye rağmen, yüzünde hep bir gülücük, hatta kahkaha. dayan meleğim, 1 yaşına geldiğinde herşey geçecek, hep beraber biraz sabır ve gayret etmemiz gerekiyor.

ipek de çok güzel oturuyor, ama hep sağa sola atlamaktan sabit kalamıyor. 2 gün önce, ilk yaramazlığını yaptı. bir sürahi suyu devirerek beni de kendini de sırımsıklak etti. dün de az daha elimden kayıp düşüyordu, ikimiz de çok korktuk. artık ipeği zaptetmek çok zorlaştı, istediği herşeye kendi başına ulaşıyor ve alıyor. aslanın fırsat verdiği ölçüde birlikte vakit geçirmeye çalışıyoruz ve çok çok keyif alıyorum ben bu anlardan.

son günlerde ipek ve aslanın bana hissettirdikleri "bana ihtiyaçları var" dan "beni seviyorlar" a dönmeye başladı, ki bu da benim içimin yağlarını eritiyor. işte böyle zamanlarda, bin kere iyi ki ikizler, iyi ki kardeşler diyorum, hem benim, hem kendileri için muhteşem birşey.

geçen sabah, ikisini yanyana oturttuğumda, ipek aslanın dizine devrildi ve 10-15 dakika kavga etmeden, biribirlerine dokunarak, gülerek zaman geçirdiler. keşke o anı ölümsüzleştirebilseydim. anne karnına düştüklerinden beri biribirinin yarısı ikizler, artık biribirlerini farketmeye, sevmeye başlıyorlar. ömürleri boyunca bolca kavga edecekler belki, ama "hep ama hep" en yakınları olacaklar biribirlerinin, benden bile yakınları, kardeş olmak başlı başına güzel birşeyken, ikiz eşi olmak apayrı bir duyguymuş.

iyi ki, iyi ki sizi doğurmuşum, iyi ki "ipek ve aslan" sınız, tüm zırıltılarınız ve kahkahalarınızla sizi çok seviyorum...

 17.03.2013
          kadıköy

13 Mart 2013 Çarşamba

ipek ve aslan 7 aylık!



benim sevgili bebeklerim 10.03.2013 itibariyle 7 aylık oldular. bugün de 7 aylık kontrolleri için doktora gidip geldik, yani benim için resmen 7 aylıklar artık. ikisi de desteksiz oturuyor, ellerini çok güzel kullanıyorlar. tek başlarına oyuncakları ile oynuyorlar. biberonlarını canları isterse kendileri tutup sütlerini veya sularını içebiliyorlar.

1 haftadır anneanneleri ve teyzem bizimleydi, bugün teyzemizi yolcu ettik, yarın sabah dedeleri burada olacak. epeydir görmediler biribirlerini, bakalım nasıl tepki verecekler. bu arada biz bir hafta babannelerinde kaldık ve bu süre boyunca ipek ve aslan park yatakta birlikte uyudular.

ipek biraz hasta oldu geçen hafta, bir süre başımızı ağrıtacak bir durum, umarım doktorun istediği testleri ipek çok yorulmadan atlatırız.


12 Mart 2013 Salı

12 mart 2013



bugün instagramdan tanıştığım ikiz anneleri, ikizler, anneanneleri/babaanneleri ve bakıcıylarıyla buluştuk. tahmin edileceği üzere oldukça kalabalık ve şenlikli bir buluşmaydı. 7 çift ikiz ve refakatçileri.  12 erkek bebeğe karşılık, 2 kız bebek.

ipek sosyal fobisini tamamen aşmış, kalabalıkta resmen şov yaptı. herkese karşı çok ilgili, sıcak kanlı davrandı, her gel diyenin kucağına gitti, gülücükler saçtı. aslan ise evdekinin aksine oldukça efendi bir imaj çizdi ve hatta o kalabalığın içinde uyuyarak beni şaşkına çevirdi. yakışıklı oğlum benim, karnı doydu, yeterince ilgi gördü, yeter artık ben uyuyayım dedi herhalde.

oldukça keyifli bir gün geçirdik anlayacağınız, eve tatlı bir yorgunlukla döndük ve krizsiz uyudular, artık benim de uyumam lazım. yarın bilgisayarın başına daha erken oturmaya çalışacağım uzun yazmak için.

not: koşuyolunda sempione cafe diye biryerde buluştuk, mekan sahibinin ikiz torunları varmış. bize çok çok yarıdmcı oldular, tüm çalışanlar güler yüzle ve gerçekten severek bebekleri oyaladılar, oynattılar. kendilerine buradan da bir kez daha teşekkür ediyoruz.

11 Mart 2013 Pazartesi

11 mart 2013

ipek ve aslan tam 7 aylık oldular, ben tembellikten ve vakitsizlikten buraya yazı ekleyemedim. onlar o kadar hızla büyüyorlar ki, benim vaktim yetişmiyor bir türlü.

artık kendi başlarına oturuyorlar, ipek döne döne istediği yere gidiyor, yakınlarındaki herkesi çok iyi tanıyor ve ayırt ediyorlar. yazacak çok şey var ama benim o kadar uykum var ki, bu sefer söz, yarın kesin yazacağım. zaten yarın enteresan bir şey yapacağız hep beraber, muhakkak yazmak lazım onu.

31 Ocak 2013 Perşembe

30 ocak 2013

Yazmayı ne kadar da boşlamışım, neredeyse 1,5 aydır tek kelime not almamışım size dair. Oysa ne kadar çok şey değişti, değiştiniz, büyüdünüz. Ben şimdi, şu anda tam da gebelik testini beklediğim yerde, bu sefer doğumun vücuduma verdiği zararlar için hastane randevusu bekliyorum.

1,5 ay boyunca Aslan oğlum, çok büyüdü, resmen doğduğunun 4 katına çıktı, çok badireler atlattı, istediklerinden hiç taviz vermedi, annesini her gördüğünde gözlerinin içine kadar kocaman gülümsedi. İpek kızım ise, jeneratör bağlasan çalışacak hale geldi, uyanık olduğu her an hiç durmadan hareket ediyor, dur durak bilmeden merak ediyor, yakalıyor tutuyor ve tadına bakıyor herşeyin. Halen saçları yok pembe boncuğumun ama kaşları, kirpikleri ve gözleri yeter ve de şekilden şekile soktuğu ağzı. Aslan tam bir oğlan çocuğu oldu, güçlü, kuvvetli ve de tembel, her istediğini yaptırmakta uzman.

İkisi de oyun halısında vakit geçiriyorlar, oyuncaklarıyla oynuyorlar, ve hatta mama sandalyesinde kısa bir süre oturuyorlar. Ek gıdalara başladılar, meyve püresi, yoğurt ve muhallebi yiyorlar. İpek genel olarak hiçbirine itiraz etmese de aslanın yoğurta ciddi itirazı var ve maalesef meyve ile karıştırıp veriyoruz. Muhallebiyi de keçi sütüyle yemeyi reddetti paşa, hazır paketlerden yiyor, allahtan kilo alımı fena değil, çok kafaya takmamaya çalışıyorum. Çok güzel meyve yiyorlar ne de olsa.

Her gün banyoya devam, suyu çok seviyor ikisi de. Aslan uyumayı halen çok sevmiyor ama çok da yorduğunu söyleyemem bizi, son günlerde biraz burnu tıkalı o yüzden uyanıp duruyor kuzum ama onun haricinde keyfi yerindeyse sorun yok. İpek her zamanki gibi uyumayı seviyor. 10 gün sonra 6. Ay aşıları var, ondan sonra biraz bozulur muhtemelen düzenleri ama çabuk toparlarlar diye düşünüyorum. Şimdilik bu kadar...



Sent from my iPad