22 Eylül 2014 Pazartesi

Okulda ilk gün

 

Bugün, İpek ve Aslan yepyeni bir dünyaya adım attılar. İki kardeş, anneleri olmadan. Okula başladılar ufak ufak. Bugün sadece 2 saat kaldılar okulda ama yavaş yavaş uzatacağız süreyi. Yılbaşına kadar yarım gün, sonrasında tam gün olmasını umuyoruz.

İpek ve Aslan bugün ne düşündü bilmiyorum ama ben çok heyecanlıydım. Onlara olabildiğince yansıtmamaya çalışsam da kalbim küt küt attı ilk yarım saat. Dokunsalar ağlayacak kıvamdaydım. İlk gün, geçebileceği kadar sakin geçti, önümüzdeki günlerde bakacağız nasıl devam edeceğine.

 

 

18 Nisan 2014 Cuma

ipek&aslan 20 aylık!


ipek ve aslanlı hayatın 20 ayı geride kaldı ve son günlere büyüyen çocuklarımızın davranışları damgasını vuruyor artık. ama bu son ayın en net özeti, dördümüzün arasındaki sevgidir kesinlikle. iki kişilik aşkın, sevginin 4 kişilik hale gerçekten bürünmesi son aylarda oldu. tabii ki doğduklarından beri çok seviyoruz ama onlar büyüdükçe, dile geldikçe, bizimle daha güzel iletişim kurdukça sevgimizin şiddeti de, birbirimize bağımız da daha artıyor. benle bağları zaten çok güçlüydü ama babalarıyla bağları da çok kuvvetli artık.

bakıcının izinli olduğu günler daha rahat geçiyor, 4 kişi olmayı hepimiz çok seviyoruz artık. arabada daha keyifliyiz, parkta daha eğleniyoruz. evden anne, baba, ipek ve aslan olarak çıktığımızdaki sevinçlerini anlatamam. tamam, babalarına baba yerine ismiyle hitap ediyorlar, hatta aslan alibabadan esinlenerek "özgür baba" diyor ama, gidip gelip sebepsiz öpücükleri, sarılmaları yok mu... hayat daha keyifli hale geliyor artık.

kelime dağarcıkları bayağı iyi artık, çok şahane cümleler kuramıyorlar ama bana göre sohbet edebiliyorlar, 3-5 kelimeyle istediklerini çok güzel anlatıyorlar. ve esas, istemediklerini! çok net ifade ediyorlar. "hayır hayır" lar havada uçuşuyor bütün gün. yavaş yavaş birlikte oynamaya başladılar. kitapları halen çok seviyorlar. yemek ayırt ediyorlar, ama kötü beslenmiyorlar. babalarına çekmiş etçil çocuklar. her öğün muhakkak et yemek istiyorlar, meyveye bayılıyorlar, kuruyemişi çok seviyorlar. sebzeyi anneleri yesin.

yemeklerini kendileri yiyebiliyorlar. kıyafetlerini kendileri giymek istiyor, ayakkabılarını kendileri seçiyor. gerçi bazen hepimizin yerine ipek seçiyor ama kimse onunla tartışmayı göze alamıyor. evde tek ve net patron ipek. hepimizin giyeceği kıyafete, oturacağı yere o karar veriyor, kendince bir düzeni var ve onu sürdürmek istiyor. bir kaç gün önce çok eğlenerek oynadığı oyunu yine aynı yerde oynemak istiyor illa ki. aslanı ise basket sahasından, bahçeden çıkarabilene aşk olsun. akşama kadar "basket, gol" diye geziyor. çok güzel bir oğlan çocuğu oldu, tam bir küçük adam, babannesinin tek aşkı. hepimizi güldürmek, neşelendirmek için yapmadığı numara yok, ipek de sürekli onu güldüren bir kardeşi olduğu için çok şanslı. ipek ne kadar cool, ciddi ise aslan da tam tersi sıcak kanlı, neşeli. sürekli bakıp bakıp gülen yüzü solmasın diye dua ediyorum...

artık farkediyoruz ki, kız çocuğu ve oğlan çocuğu sevgisi bambaşka. ikisini de eşit miktarda seviyoruz tabii ki, ama bambaşka şekilde. ikisine de baktığımda uyandırdıkları duygular bambaşka. oğlum ve kızım... iyi ki varlar... çok şükür...

28 Mart 2014 Cuma

Ağlama nöbetleri

nam-ı diğer 2 yaş sendromu. gerçi zamane çocuklarında sendrom bitmiyor, ama anneleri ilk vuran sendrom bu. artık bebeklikten çıkan ve kendini bir birey olarak kabul ettirme savaşındaki çocuk istediklerini dile döküp anlatamayınca veya fiziksel olarak yapmak istediklerine gücü ve becerisi yetmeyince kendini yerden yere atarak ağlamaya başlıyor.

İpek anestezi sonrası dönem dönem ağlama nöbetlerine giriyordu ama bu nöbetlere tek bir etken sebep oluyordu. Doktor yada hastane. Ancak 16-18 ay arası bu krizlerin sıklığı arttı ve 18-19 ay arası en üst seviyeye ulaştı. Giyinmek istememe, parktan dönmek istememe, ağır bir şeyi tek başına taşıyamama gibi sebeplerle minimum 30 dakika süren kendini yerden yere atarak ve boğazını yırtarcasına bağırarak ağlama nöbetleri başladı. Krizi engellemeye çalıştığımız her sefer geri tepti, ilgisini başka bir yöne çektiğimizde 5 dakika sonra bambaşka bir sebepten daha güçlü ağlamaya devam etti. Krizlerin top seviyede olduğu sıralarda benim işlerim çok yoğundu, sürekli işe gitmem gerekiyordu ve 4 azı birden çıkardı. Hepsi üstüste geldi yani. 19 ayın sonunda birden bire sakinleşmeye başladı ve krizler epeyce azaldı. tabii ne zamana kadar böyle süt liman devam edecek bilmiyoruz.

bu aralar başucu kitabı yaptığım Aletha J. Solter in Çocuğunuza Kulak Verin kitabı bayağı bir yol gösterici oldu bana. zaten kitabın girişinde, daha 3. paragrafta şu anda bulunduğumuz durumu öyle güzel özetlemiş ki.

" Karmaşıklaşan ve değişen dünyamızın sorunlarıyla başa çıkmak için çocuk yetiştirme yöntemlerine farklı bir yaklaşım getirmemiz gerekir. Açlık, kirlilik, baskı ve nükleer felaket tehditi gibi problemler varken, kimse gönül rahatlığıyla her şeyin olması gerektiği gibi olduğunu iddia edemez. Anne babalar olarak yapmamız gereken, durumu olduğu gibi kabul edip önceki kuşakların hatalarını sürdüren çocuklar yetiştirmek yerine, dünyayı daha iyi bir yer haline getirecek motivasyona, kararlılığa, cesarete ve beceriye sahip, şefkatli, güvenli ve akıllı insanlardan oluşan yeni bir kuşak yetiştirmektir. Artık, çocuklara nasıl davranacağımıza ilişkin genel kabul gören standartları sorgulamanın ve farklı birşeyler yapmanın zamanı geldi. "

Aletha, çocukların ağlamaları ile ilgili çok güzel tesbitlerde bulunuyor. Ağlamak bebeklerin iletişim yollarından biri ve hatta en etkilisiyken, çocuklar konuşmaya başladıklarında onlardan artık ağlamamalarını bekleriz. ne de olsa kendilerini ifade edebiliyorlar artık diye düşünürüz. Ama Aletha hiç de düşündüğünüz gibi değil diyor:

Çocuklar günlük can sıkıntılarının ve hayal kırıklıklarının üstesinden gelmek için ağlamaya devam ederler. Duygularını söze dökmeyi öğrenebilirler ama bu o hayal kırıklarının üstesinden gelmesine tamamen yardımcı olmaz. Ağlamak acı çekmekten kurtulma sürecidir ve çocuklar gözyaşı dökme özgürlüğüne kavuşmadıkça kendilerini daha iyi hissetmezler. Çocuğunuzun neden ağladığını bilmeniz gerekmez. Önemli olan ağlamasını kabul etmenizdir.

Zaten her şey bu son cümleden sonra değişiyor. eğer çocuğunuzun ağlamasını mantıklı bir zemine oturtmaya çalışmaktan vazgeçip sadece kabullenirseniz her şey daha kolaylaşıyor, çok kolay olmuyor tabi ki, sadece daha tahammül edilebilir oluyor. bazen sadece sakince canım deyip, yanında beklemek çok zor olsa da, çoğu zaman işe yarıyor.

Ağlamanın nedeni hayal kırıklığı ya da durumdan kaynaklanan başka bir acıysa, tek yapmanız gereken çocuğun acısını anladığınızı belirtmek ve duydularını kabul etmektir. Çocuğunuzun ağlamasına sizin yaptığınız bir şey neden olduysa, öfkesini ve gözyaşlarını kabul etmenin yanı sıra, hatanızı fark ettiğinizi belirtmeniz ve ondan özür dilemeniz çok önemlidir. 

Peki ya öfke nöbetleri?

Öfke nöbeti sırasında çocuklar yüksek sesle bağırır, çığlık atar, ağlar, kollarını ve bacaklarını hareket ettirir ve gerçek gözyaşı dökerler. Bu tür öfke nöbetlerinde şiddet yoktur, yıkıcı değildir; çocuk kimseye ya da hiçbir şeye zarar vermeye çalışmaz. Bir de, çocuklar korktuklarında ya da kızdıklarında samimi bir öfke nöbeti aracılığıyla duygularını zararsız bir biçimde dışa vurabilecek güveni hissedemezlerse bazen gürültücü olabilirler, şiddet içeren yıkıcı davranışlarda bulunabilirler. Bu durumdaki çocuklar duygularını boşaltmak yerine yıkıcı bir şekilde dışa vururlar. Genellikle bu tür davranışlara çığlıklar ya da yüksek sesle bağırmalar ve öfke nöbetinde görülenlere benzer kol ve bacak hareketleri eşlik eder, ama gözyaşı yoktur. 

Biz anneler/ebeveynler en çok minicik sebeplerden kendini yerlere atarak ağlamalarına şaşırıyoruz ve hatta zaman zaman kızıyoruz ve bunu şımarıkığa bağlıyoruz. Ama esasında durum öyle değil. Çocuklar birikmiş duygularını boşaltmak için küçük bahaneleri kullanıyorlar. gün içinde yaşadıkları hayal kırıklıklarını sizin bir çırpıda anlayamadığınız sebeplere bağlayıp duygularını dışa vuruyorlar. Eğer ağlamalarına müsade edip, boşaltımlarını rahatça yapmalarına izin verirsek oldukça rahatlamış, melek gibi çocuklarımız olur. Ama ilgisini başka yere çekerek, emzik vererek, biberon vererek, v.b  ağlamasını yarıda keserek sakinleştirdiğimizi sandığımızda durum daha kötüye gider. emin olun ki bir sonraki krizde, bir öncekinin de acısını çıkaracaktır. 

biz şimdilik giyinme sorunumuzu kabul edilebilir bir seviyeye çektik. evden çıkarken halen en son ipek giyiniyor, çoğu zaman kapının önünde giyiniyor ama en azından ağlamadan ve kendi isteğiyle oluyor. bir de, ben de bazı şeylere hayır demeyi öğrendim. her ağladığında istediğini yapmayıp, ağlamasına müsade ettiğimde, o gereksiz çırpınışlar artık yok olmaya başladı. daha yolumuz uzun ve benim gerçekten çok bilmiş bir kızım var. ve bir de unutmadan, aslan henüz böyle krizlere girmedi, o yüzden büyük konuşmamalıyım.  

4 Mart 2014 Salı

ipek & aslan 18 aylık!!!



ipek ve aslan artık 1,5 yaşında, esasında 3 hafta oldu ama ben yine ancak yazabildim. aile içinde küçük bir kutlama yaptık. büyük halaları ve babanneleri geldi, aslanın bayıldığı bir "old macdonald had a farm" temalı pastamız vardı. deli gibi bir ağlama kriziyle uyandıkları öğle uykusu sonrası önlerine pastayı koyduğumuzda yüzlerindeki sevinç herşeye değerdi. aslanın old macdonald takıntısı malum, en sevdiği hayvan domuz. pastanın görüntüsü de, tadı da harikaydı.

18 aylık olmalarıyla birlikte epeyce değiştiler, büyüdüler. yavaş yavaş konuşmaya çalışıyorlar, papağan gibi her dediğimi taklit etmeye çalışıyorlar. bir sürü kelime söylüyorlar, ki bana göre konuşuyorlar. ben anlatmak istedikleri herşeyi anlayabiliyorum, 1-2 kelime, biraz el kol işaretiyle epeyce anlaşıyoruz. azı dişleri çıkıyor, gece uykuları bölünmeye başladı ipeğin. aslansa sanki uyumayı öğreniyor gibi. çok iddialı konuşmak istemiyorum ama sanırım belli bir denge ile gidiyorlar. birinin huzursuzluğu varsa, diğeri o günlerde daha uyumlu oluyor. bir anlamda iyi gibi görünüyor, ikisinin de aynı anda huysuz olması çok kötü ama bir anlamda da çok yorucu. çünkü sürekli dönüşümlü mızırdıyorlar, böylece dönem dönem mızırdayan 2 çocuk yerine, sürekli mızırdayan bir çocuk oluyor.

ipek benim işe dönmemden çok mutsuz. ben işe gittiğim için haftaiçleri babanneleri bizimle ve ipek sabah babannesini gördüğü anda kızmaya başlıyor. babannesi gelince benim işe gittiğimi çözmüş durumda, o yüzden babannesini çok sevse de kafasında annesiyle onu ayıran bir kişi olmaya başladı kadıncağız. çok zor ayrılıyoruz sabahları ama akşamları çok şahane, tüm vaktimde onlarla oyun oynuyorum, başka hiçbirşey yapmıyorum. o zamanlarda ikisi de çok mutlu, ben de. ama artık en mutlu oldukları zamanlar 4 kişi olduğumuz günler. artık tüm gün keyifle zaman geçirebiliyoruz. benim üzerimden tır geçmiş gibi oluyor tabi ama çocuklar çok eğleniyorlar, bütün gün dışarıda gezebiliyoruz, uykuları, yemekleri daha tolere edilebilir oldu. zaten önümüz bahar, her haftasonu pikniğe, açık havaya, yakın tatillere gideriz artık.

biribirleriyle iletişimleri de çok iyi artık. iyi ki ikizler, iyi ki kardeş sahibiler lafını daha çok kullanıyorum.

17 Şubat 2014 Pazartesi

yankı yazgan ile çocuk ve oyuncak

geçtiğimiz haftasonu iki güzel etkinliğe katılma şansım oldu. malum babannemiz geldi, ben de hem işlerime, hem de sosyal hayatıma biraz zaman ayırabiliyorum artık. cumartesi sabahı, NİVOKİDO nun organize ettiği şahane bir seminere katıldım, Yankı Yazgan ile oyuncak ve çocuk söyleşisi.

esasen, seminer yanlış bir kelimeydi bu etkinlik için. oldukça keyifli, samimi bir söyleşi oldu. ben çok şey öğrendim, rahatladım ve keyif aldım. şimdiye kadar katıldığım en iyi söyleşiydi. ikizlerle dengeyi nasıl kuracağım ya da kuramamamı dert etmememi konuşabildim kendisiyle, genel olarak fikirlerim çok değişmese de, onun gibi bir hocadan onay almak da güzel bir şeydi.

Yankı bey'in anlattıkları arasında benim en eksik olduğum konu sınır koyma idi. ipek ve aslan, çok sakin sessiz çocuklar değiller, kriz çıkmasın diye her istediklerini yapar hale geldim neredeyse. ama bu durumda da hiç düzenimiz olmuyor. hep anı yaşıyoruz. bu da kötü birşey değil belki, ama çocukların iç disiplinlerinin oluşması için bir düzene, bizim koyduğumuz disiplin kurallarına uymayı öğrenmeleri gerekiyor. yani kısaca, düzen kurmak için sınır koymak çok önemli. beklemeyi (yemek saatini, uyku saatini, park saatini v.b) öğrenmeleri iç disiplinlerinin gelişmesi açısından çok önemli yine. herhangi birşey yaparken başkasına bağımlılık duymamaları da önemli.

herkesin (özellikle çok çocukluların) ortak sorunu, kardeşler arası şiddet vardı gündemimizde bir de. Yankı bey, müdahale edilmemesini çok doğru bulmuyor. çocuklara 2,5-3 yaşından sonra davranışlarının sorumluluğunu almayı öğretmek gerekiyor diyor. çocukların aralarındaki sorunları kendi kendine halletmesi sağlıklı değil diyor. çünkü bu durumda yetişkin olduğunda da kanunlara ve kurallara göre değil, kendine göre çözmeye çalışacaktır sorunu. büyüdüğünde birine vurması suçtur, ama çocukken bunu öğrenmezse bunu uygulayamaz. yani " sana vurana sen de vur " sağlıklı değil. bireysel oyunlardan çok beraberliği geliştirici oyunlar oynanmalı.

çocukların sağlıklı büyümesi için (psikolojik olarak) ergenlikte anne ve baba harici yetişkinlerle ilişki kurması çok önemliymiş. bu kişiler, amca, dayı,hala, teyze, anne/babanın arkadaşları olabileceği gibi, en güzeli öğretmen, antrenör, koç gibi örnek alacağı kişiler olması daha iyiymiş. ne çocukken ne ergenlikte, çocuklara yalnız olmadıklarını hissettirmek çok önemli. kalabalık aile (nine, dedeler) ile çekirdek aile dengesi iyi kurulmalı.

söyleşiden kısa kısa aklımda kalanlar bunlar, söylediğim gibi, çok faydalı keyifli bir sohbetti. hem yankı yazgana, cumartesi sabahını bize ayırdığı için, hem de nivokido çiğdem hanıma, bu organizasyon için çok teşekkür ederim.

14 Şubat 2014 Cuma

Ürün tavsiyesi: osanit



İpek ve aslana kullandığımız bazı ürünlerle ilgili yazmaya karar verdim bloga, nasıl olsa kullandığım ürünlerin tamamı kendi satın aldığımız veya yakınlarımızdan gelen hediyeler. Dolayısıyla tavsiye etme/etmeme yazıları tamamen yansız olacak. İlk ürün "Osanit" diş topları.

Diş çıkarmak malum zor bir iş, bizim aslan da bu işi maksimum zor hale sokuyor zaten. Diş çıkarırken hem ağlıyor sürekli, hem ishal oluyor, hem kusuyor, hem ateşleniyor, oluyor da oluyor yani. İpek aslana göre daha sakin geçirse de son çıkardığı azılar onu da zorladı ve zorlamaya devam ediyor maalesef. Çocukların acı içinde kıvranmalarını izlemek çok zor, ama durduk yere bir sürü ilaç vermek de zor. Ben içerdikleri zararlı maddeler yüzünden diş jeli kullanmadım ipek ve aslanda. Bu jeller içerdikleri lidokain yüzünden oldukça dikkatli -bana göre hiç- kullanılmalıdırlar. lidokain bir tür lokal anesteziktir, kim tıbbi zorunluluk yokken çocuğuna anestezik bir ilaç vermek ister ki. Zaten doktorumuz da hem içeriği hem de aynı zamanda diş etlerini sertleştirip dişlerin çıkmasını geciktirdiği için önermedi.

Osaniti bazı forumlarda okumuştum ve 1-2 arkadaşımdan duymuştum. Tamamen homeopatik bir ilaç. Yani bedenin kendi kendine iyileşme mekanizmasına etki ediyor. Merak edenler içinhomeopati: http://en.wikipedia.org/wiki/Homeopathy

Bir de prospektusuna bakalım:

Osanit diş çıkarma topları homeopatik bir ilaçtır
Homeopati düzenleme terapisidir. Homeopatik ilaçlarla yapılan tedavi bedeninizin kendi kendine iyileşmesini sağlayan kuvvetin uyarılması ve güçlenmesini sağlar. 
Osanit diş çıkarma minik topları beş homeopatik bileşenden üretilir. Burada bileşenlerin herbiri ilacın etkisine katkı sağlar. İşbu bileşenlerin homeopatik ilaç etkileri özellikle ağrılı, ateşli, ishal, kramp, dikkat çekici sıkıntı, huzursuzluk ve uykusuzluğun ön planda olduğu diş çıkarma zamanlarındaki şikayetlere uygundur. Xylit tatlandırıcı maddesinin kullanılmasıyla dişe zarar veren bakterilerin oluşması önlenir.
Osanit diş çıkarma minik topları, şiddetli ağrı durumlarında, diş çıkartmadan doğan ateş, ishal, sıkıntı, huzursuzluk ve uykusuzluk hallerine bağlı olarak küçük çocukların diş çıkartma şikayetlerinde kendi kendine iyileşme gücünün uyarılmasında kullanılır.
Adı geçen kullanım alanlarında işbu homeopatik ilacın kullanımı sadece homeopatik tecrübelere dayanır.


İpek ve aslanın diş yüzünden ağlama krizlerinde bize çok yardımcı oldu, ağlamalarını ve ağrılarını epeyce azalttı. Ben de tadına baktım tabi ki, nane şekeri gibi birşey, muhtemelendiş etlerini ferahlatıyor ve bir süreliğine rahatlamalarını sağlıyor. Bu ilacın tek sorunu temini, maalesef tüürkiyede satılmıyor, ben almanyadan getirttim. 1 yılda yarısını sağa sola dökmek suretiyle 2 kutu bitirdiler. Şimdi dört gözle yarın gelecek yeni kutuları bekliyoruz. 


13 Şubat 2014 Perşembe

bakıcı sorunsalı



bakıcı sanılanın aksine zengin ve şımarık kadınların değil, bebeklerine bakmak için ilave insanlara ihtiyaç duyan annelerin sorunu. ya çalışan annesinizdir, sabah biricik evladınızı bakıcının kucağına bırakıp işe gidersiniz, ya da ikiz/üçüz annesisinizdir , bebeklerin ve evin bakımı için birilerine muhtaçsınızdır. aksini iddia eden birçok kişi olabilir, "benim kaynımın komşusunun gelini ikizlere tek başına bakıyor, hem de bir tane de büyüğü var" gibi birçok söz duyarsınız, yine size kaynınızın komşusu yakınlığında insanlardan. ancak ve ancak kimse kendini kandırmasın, benim çocuklarıma tek başına bakılmıyor, çocukları tek başıma yedirmem, içirmem, temizlemem, evi temizleyip toplamam, yemek pişirmem, çamaşır yıkamam, ütü yapmam, banyo yapmam mümkün değil. ha bakın bunlar yapılmaz demiyorum, kendini paralayarak bunları yapan ve saf saf bu durumuyla övünen insanlar da olabilir. ama ben de insan evladıyım, bir evin bir kızıyım, kendimi bu kadar paralayıp yaşayamam.

neyse konumuzdan uzaklaşmayalım, ne dedik, bakıcıya muhtacız, maalesef ki. ben 18 ayda anladım ki, allah kimseyi ele muhtaç etmesin, hem de en hassas olduğunuz evlatlarınızla ilgili. benim annem ve kayınvalidem şehirdışında yaşadığından ellerinden geldiğince bize yardımcı olsalar da bize çare olamadılar. şu anda 6. bakıcımızla beraberiz, kendisine zerre güvenmemekle birlikte (kötülüğünden değil bu sefer, beceriksizliğinden) bir şekilde idare etmeye çalışıyoruz. ama ben sinir hastası oldum resmen, bana faydası mı var yoksa zararı mı anlamış değilim, ama biliyorum ki bunu gönderip yenisini bulsak daha iyi durumda olamayacağız.

biz şimdilik ailecek akıl,kalp ve fiziksel sağlığımız için bakıcıya ilaveten anneanne/babaanne desteğine başvuruyoruz. umuyorum, aile büyüklerimiz de bize destek olur ve şu çocukları sağsalim büyütürüz. ne kadar zormuş çocuk büyütmek, ne büyük kalp ağrısı, vicdan işi. vicdansız insanlar bizden uzak olsun artık...

4 Şubat 2014 Salı

Ah be çocuk!

Bu yazının, bu bloga yazdığım diğer yazılarla hiçbir ilgisi yok ama burada kalacak. unutmamak için, unutturmamak için. 140 karaktere sığmayan duygularımı en azından ben unutmayayım diye...
Bu günlerde bu çocuğa ağlıyoruz hep beraber, Ali İsmail Korkmaz. 2 haziran 2013 gecesi, eskişehirde sivil görünümlü bazı kişilerce öldüresiye dövüldü, 39 gün komada kaldıktan sonra öldü. Dövülürken," Vurmayın,öldüm " diye feryat ediyordu. Ali İsmail, henüz 19 yaşında, sokak ortasında vahşice öldürüldü. Babasının bu fotoğrafı herşeyi anlatıyor esasında, annesinin, " keşke kurşunlasaydınız" demesi, nasıl bir öfke, nasıl bir vahşet. Hepsi oldu evet, ama daha kötüsü, adalet olmayacak, inanamıyoruz biz de. 

Yazacak çok şey var ama boğazım düğüm düğüm, kalbim sıkışıyor. İki evladım var, birisi kıllarına zarar verse dünyayı yakarım gibi geliyor. Benim damla damla büyüttüğüm oğlumu, sokak ortasında döve döve öldürseler, aklımı da vicdanımı da kaybederim gibi geliyor. Adalet şu anki mahkeme salonlarından çıkar mı, öbür dünyada adalet gerçekten var mı bilmiyoruz. Ölen öldü, bir çocuğun ardından binlerce kişi ağlıyor, ama geri gelmiyor, annesinin yüreği hafiflemiyor....

6 Ocak 2014 Pazartesi

Bu iş zor yonca!!!

Bu iş zor yonca! İş derken "ikiz büyütmek" i kastediyorum tabiki de. Ama esas zor olan ikiz büyütürken sadece çocuklar arasındaki dengeyi sağlamak değil, ikiz büyütürken çalışmak, karı-koca/sevgili olabilmek, düzgün beslenebilmek, spor yapabilmek, arkadaşlarla sohbet edebilmek, evi temiz ( düzenliden geçtim çoktan) tutabilmek, film izleyebilmek, kitap okuyabilmek, alışveriş yapabilmek ve daha bir sürü şey zor arkadaş! 

Boş vakitlerinde kendin için birşeyler yapabilmek ne büyük bir lüksmüş! Uzun uzun yürüyüşler yapmak, aheste aheste yemek yemek ne büyük bir şansmış. Yanlış anlaşılma olmasın, bunların hepsini yapıyorum esasında kimisini yılda 1-2 kez, kimisini daha sık ama hiçbirini sindire sindire değil. Hepsini bir telaşe içinde, aklım hep doluyken yapabiliiyorum.

Çocuklar ne yiyecek sorunsalı var mesela. Sabah kahvaltısı, öğle ve akşam yemeği, gün içinde atıştıracakları ev yapımı kek ve kurabiyeler. Marketlerden nefret eder oldum zaten, organik peşinde koş, markete gidemezsen aynı ürünü mahalle bakkalından 2 katı fiyata al. Ülkenin bilumum yöresinden internetten sipariş ver, kargo bekle, kargocuyla kavga et, YURTİÇİ KARGODAN NEFRET EDİYORUM!!! 
Ev hanımlığı eskiden böyle miydi, bizim gibi görmemişler mi bu hale getirdi bilmiyorum ama bu iş zor yonca!

Eskiden sabah kalkar işe giderdim, akşama kadar bilgisayar karşısında gelsin çaylar kahveler, müşterilere "aman efendim, sepet efendim, şimdi hallediyoruz" deyip, tedarikçilere mail atardım. En fazla depocuya kızar, yazılımcıya hadi hadi derdim. Akşam eve gelir, yemek sorununu şipşak halleder, hangi filmi izlesek, haftasonu nereye gitsek diye dert edinirdik. Sonra bizi bir kaşıntı tuttu, çocuk yapalım diye. Hadi şunu da yapalım, buraya da gidelim, son bi tatile gidelim derken, 2011 yazında tarihi tatil yaptık. Artık evren mi dersiniz, tanrı mı dersiniz, onun gözüne biraz fazla abarttık herhalde ki, çocuk olayı da abartıya kaçtı. Tüm tatillerden sonra 2012 yılına karnımda iki boncukla girdim.

İyi doğdular ve bizi seçtiler, onlara sevgim, tutkum kelimelerle ifade edilemez ama dengemiz yerle bir oldu arkadaş. Benim anladığım kadarıyla bu arkadaşlar evlenene kadar evde birisi olacak herhalde, e biz bir de akıllanmaz es kaza 3.cüyü falan yapacak olursak evin nüfusu kaça çıkar bilmiyorum. 

Şu anda bakıcı değişikliği sebebiyle annem ve babam da bizdeler. Evin nüfusu 7 kişi, sorsan herkes yardım için burada. Ama evin ne temizliği bitiyor, ne yemeği, ne alışverişi. Sabah kaçtım evden, ne zaman dönerim bilmiyorum ama sürekli aklım evde, ağlıyorlar mı, uyudular mı, yediler mi. Evde duramıyorum, evden çıkamıyorum. Gel 3 yaş, gel! Kreşe başlayacak yaşa gelseler, hep beraber ayrılığı kabullensek biraz... 

Bir de bu yeni gelen bakıcı kız dursa bari, yoksa tam yandık!